
Boğaz Hastalıkları
Boğaz hastalıklarının çeşitli nedenleri olabilir. En yaygın olanları arasında viral veya bakteriyel enfeksiyonlar, alerjik reaksiyonlar, ses telleri problemleri ve gastroözofageal reflü sayılabilir. Bu hastalıkların belirtileri genellikle boğazda ağrı, yanma, kaşıntı, öksürük, ateş ve genel bir halsizlik şeklinde ortaya çıkar.
Tedavi süreci hastalığın nedenine ve şiddetine bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Öncelikle doğru teşhis için uzman bir KBB doktoruna başvurmanız önemlidir. Doktorunuz muayene ve gerekli testler sonucunda size uygun bir tedavi planı oluşturacaktır. Bu tedavi genellikle dinlenme, bol sıvı tüketimi, ilaç kullanımı veya bazı durumlarda cerrahi müdahaleyi içerebilir.




Boğaz Hastalıkları
Sık sık ortaya çıkan ağız yaralarının nedenleri nelerdir?
Herhangi bir nedenle mide içeriğinin yukarı kaçması durumunda reflü gerçekleşmiş olur. İki türlü reflü vardır.
* Gastroözofageal reflü (mide reflüsü) – mide içeriğinin yemek borusunun alt kısmına kaçması
* Laringofaringeal reflü (boğaz reflüsü) – mide içerinin boğaza, genize ve ses tellerine kaçışı
* Yemek borusunun alt kısmı mideden salgılanan asit ve sindirim enzimlerine kısmen de olsa dayanaklıdır. Mide içeriğinin gün içinde 20-30 defaya kadar yemek borusunun alt kısmına kaçması neredeyse normaldir. Boğaz mide asidi ve sindirim enzimlerine dayanaksız olduğundan bu içeriğin boğaza temas etmesi boğazda ses tellerinde ve yemek borusunun girişinde ödem ve salgıların artmasına neden olur.
Reflü ne demektir?
* Öğünler mideyi tam dolduracak kadar fazla yemeyin, tercihen az-az sık yemeye çalışınız.
* Uyumadan önceki 2-3 saat içinde bir şeyler yememeye çalışınız.
* Yüksek yastıkla yatmanız boğaza asit kaçışını önleyecektir.
* Bel ve karın bölgesini aşırı sıkan kıyafetler giymeyiniz.
* Tok karına spor yapmayınız. Özellikle karın egzersizlerinden uzak durunuz.
* Gün içinde ve özellikle uyku öncesinde acılı, baharatlı, aşırı yağlı, asitli ve gazlı içecekler, hazır meyve suları, koyu çay, kahve, çikolata ve kakao içeren yiyecek ve içecekleri tüketmemeye çalışınız.
* Poğaça ve börek gibi yağlı hamurlu yiyeceklerden uzak durunuz.
* Süt, yoğurt, ayran tüketmemeye çalışınız.
* Portakal, Mandalina, Limon, Nar, Ekşi elma, Kivi tüketmeyiniz.
* Sigara ve alkol tüketmeyiniz.
* Yemeklere aşırı limon suyu ve sirke eklemeyiniz.
* Fast food ve kızartma yiyeceklerden ziyada ızgara ve haşlanmış yiyecekleri tercih ediniz.
* Yemeklerde ketçap ve mayonez kullanmayınız.
* Gün içinde 1.5 -2 lt su içmeya çalışınız.
Reflümü tedavi etmek için neler yapmalı? Neler yapmamalıyım?
Tükürük bezi taşlarına ilişkin şikâyetler taşın yerine, tıkanıklığın dercesine, tükürük salgı hızına ve bez dokusunda iltihap olup olmamasına göre değişir. Tipik yakınma, özellikle limon gibi tükürük salgısını arttıran bir yiyecek yenildiğinde aniden taşın olduğu bezde, yani çene altında, dilaltında ya da kulak önünde ani şişme ve ağrıdır. Kanalda tam bir tıkanma yoksa söz konusu şişlik bir iki saat içinde ortadan kalkar. Sonra tekrar tükürük bezini uyaran bir yiyecek yenildiğinde şikâyet yeniden ortaya çıkar.
Yemek yerken çenemin altında ağrılı şişlik oluşmasının nedeni nedir?
Tedavide taşla birlikte akut bakteriyel bir enfeksiyon varsa öncelike söz konusu enfeksiyon antibiyotikler, antienflamatuvar ilaçlar ve sıvı alımının arttırılmasıyla tedavi edilir. Tükürük bezi taşlarının klasik tedavisi, açık cerrahi yöntemlerdir. Çene altı tükürük bezi kanalının içindeki taşlar ağız içindeki kanal ağzına yakınsa, ağız içinden çıkarılabilir. Ancak günümüzde siyalendoskopi tükürük bezi taşlarının tedavisinde yeni bir seçenektir.
Tükürük bezi taşı nasıl tedavi edilir?
Atrofik glossit dil yapisinda bulunan papillarda (dil yüzeyinizde bulunan küçük çıkıntılar) atrofiye yol açan dilin enflamatuar bir hastalığıdır. Bu hastalıkta dil düzgün yüzeyli kırmızı görünür. Atrofik glossit nedenleri: Beslenme yetersizliği (demir eksikliği, düşük B12 ve folik asit seviyeleri ve vitamin eksiklikleri), kuru ağız, Sjögren sendromu, ağızda mantar enfeksiyonu, Çölyak hastalığı.
Atrofik glossit nedir, nedenleri nelerdir?
Horlama, nefes alma sırasında havanın dar bir alandan geçerken, çevresindeki yumuşak dokuların titreşimiyle ortaya çıkan sestir. Darlık arttıkça doğal olarak horlama da şiddetlenecektir. Horlamayı oluşturan darlık, sanılanın aksine sadece burundaki bir patolojiyle değil, genellikle üst solunum yolunun dil arkasında ve yutak çevresindeki bölümünün daralmasıyla ilişkilidir.
Boyunda Kitleye Yaklaşım
Boyun anatomik alt ve üst sınırları neresidir?
Üstte mandibula, altta klavikula.
Boyun alt bölgeleri nelerdir?
Boyun lenfatikleri klinik açıdan altı bölgeye ayrılır:
- bölge: Submental ve submandibuler alanları.
- bölge: Üst juguler alan (sternokleidomastoid kasın 1/3 üst kısmına denk gelen lateral boyun kısmı).
- bölge: Orta juguler alan (sternokleidomastoid kasın 1/3 orta kısmına denk gelen lateral boyun kısmı).
- bölge: Alt juguler alan (sternokleidomastoid kasın 1/3 alt kısmına denk gelen lateral boyun kısmı).
- bölge: Posterior üçgen (sternokleidomastoid kastrapez kası ve klavikula arasında kalan posterior alan).
- bölge: Ön kompartman (iki karotid arter arasında kalan boyun ön alanı).
Boyun alt bölgelerinin bakıda ayrı değerlendirilmesinin önemi nedir?
Boyunda kas, damar ve sinir paketleri dışındaki en önemli yapı lenfatik sistemdir. Özellikle KBB infeksiyöz hastalıklarında ve malignitelerinde boyun bölgesinde lenfadenopatiler oluşur. Boyun bakısı sırasında boyun alt bölgelerine dikkat edilerek yapılan palpasyonlarla lenfadenopatilerin hangi boyun alt bölgesinde olduğu saptanırsa hastalığın orijini olabilecek bölge hakkında hekimin fikri olabilir. Örneğin, 1. bölgede yoğunlaşan lenfadenopatilerde, özellikle dudaklar, dil, gingiva, peroral ciltte lenfadenopati yapacak lezyonlar araştırılırken, 2, 3 ve 4. bölgede yoğunlaşan lenfadenopatilerde tonsiller, hipofarinks ve larinks araştırılmalıdır. Beşinci bölgede nazofarinks, 6. bölgede tiroide ait patolojiler lenfadenopatilere neden olmuş olabilir.
Boyunda kitle ile gelen hastada kitlenin en olası nedenlerine göre kitleleri nasıl sınıflandırabiliriz?
- Doğumsal kitleler,
- İnfeksiyöz kitleler,
- Neoplastik kitleler.
Boyunda en sık görülen doğumsal kitleler nelerdir?
- Tiroglossal duktus kisti,
- Brankiyal yarık kistleri,
- Teratom-Dermoid kist,
- Hemanjiyom-Lenfanjiyom,
- Laringosel.
Tiroglossal kist nedir, nasıl oluşur?
Tiroglossal kist en sık görülen doğumsal boyun kitlesidir. Tiroid gland embriyoner dönemde dil kökündeki hücrelerden oluşur. Daha sonra aşağıya doğru bir kanal şeklinde uzanır, hyoid korpusundan geçtikten sonra kanalın alt ucu tiroidin normal lokalizasyonunun olduğu, boyun ön kısmına ulaşır. Kanal boyun ön kısmına ulaştıktan sonra alt ucu iki parçaya ayrılarak tiroid glandlar meydana gelir. Tiroid gland oluşumundan hemen sonra dil kökünden başlayan ve boyuna uzanan bu kanal kaybolur. Bu kanal kaybolduktan sonra kanalın başladığı dil kökü kısmında “foramen çekum” denen çukurluk, kanalın bittiği alt kısımda piramidal lop denen iki tiroid lobu arasındaki tiroid uzantısı oluşur. Kanalın kapanmaması durumunda ileri yaşlarda infekte olarak boyun orta hattında şişlikle kendini gösteren tiroglossal kist oluşabilir. Tedavisinde hyoid kemiğin korpus kısmının da eksize edildiği, “sistrunk operasyonu” ile kistin çıkarılması gerekir. Cerrahiye rağmen sık nüks edebilen doğumsal lezyonlardır. Hyoid kemik çıkarılmadan yapılan operasyonlarda nüksler çok yüksek oranda görülür.
Orta hatta yerleşen tiroglossal kistlerin diğer orta hat kitlelerinden, örneğin dermoid kistlerden, bakıda en önemli ayırıcı tanı özelliği nedir?
Tiroglossal kist yutkunmakla hareket ederken, diğerleri yutkunma ile hareket etmez.
Brankiyal kist nedir?
Pediatrik boyun kitlelerinin yaklaşık 1/5’ini oluşturur. Embriyoner hayatın ilk haftalarında embriyoner kese, ark ve yarıklar zaman içinde farklılaşarak tonsiller, östaki tüpü, dış kulak, orta kulak, kulak kemikçikleri, paratiroid gland, timus ve bunlar çevresindeki önemli nörovasküler yapıları oluşturur. Bu yapılanmalar sırasında ark ve yarıklar değişimleri sırasında oluşan keseler kapanmazsa “brankiyal kistler”, bunların cilde açık ağızları açık kalırsa “brankiyal fistüller” oluşur. Bu kist ve fistüller kaynaklandıkları brankiyal ark ve yarığın yerine göre, preaurikular alanda, çene altında, boyun lateral kısmında, özellikle sternokleidomastoid kas ön kenarında görülür. Kist formunda infekte olduklarında yumuşak şişlik olarak kendilerini belli ederken, fistül formlarında infekte olduklarında akıntı şeklinde yakınmalara neden olurlar. Brankiyal kist veya fistül tanısı konduktan sonra kistin veya fistül traktının eksizyonu tedavi için yeterlidir.
Teratom ve dermoid kist nedir?
Embriyolojik gelişim sırasında ektoderm, mezoderm ve nedoderm olmak üzere üç germ yaprağından köken alan, bu yüzden içinde sinir, kemik, deri, diş, saç gibi yapılar bulunduran benign tümöral oluşumlardır. Dermoid kistler teratomların endoderm içermeyen varyasyonlarıdır. Bu yüzden dermoid kistlerin içinde kıl-saç, ter ve yağ bezlerinin artıkları bulunur. Her ikisi de boyunda nadir yerleşir. Orta hatta izlenir. Tedavileri cerrahi eksizyondur.
Hemanjiyom ve lenfanjiyom nedir?
Hemanjiyomlar vasküler doğumsal anomaliler iken, lenfanjiyomlar doğumsal lenf damarı malformasyonlarıdır. Her ikisi de yumuşak boyun kitleleri şeklinde karşımıza çıkar. Hemanjiyomların kırmızı renkli olması ve basmakla hacimlerinde küçülme olması tipiktir. Lenfanjiyomların klavikula üst kısmında sternokleidomastoid kas arkasında yer alan büyük, yumuşak formları kistik higroma olarak adlandırılır. Hemanjiyomların büyük kısmı çocuk büyüdükçe regrese olur. Yedi-sekiz yaşından sonra iyice küçülür. Regrese olmayan hemanjiyom ve lenfanjiyomlar, skleroterapik ajanlar ve cerrahi eksizyon ile tedavi edilir.
Laringosel nedir?
Laringeal sakkül denen kısmın dilate olması ve hava ile dolması sonucu gelişen lezyonlardır. Eksternal tipleri boyunda şişlik olarak hekimin karşısına çıkar. Üflemeli çalgı sanatçıları, cam ustaları gibi işlerde çalışanlarda meslek hastalığı olarak görülen bir durumdur.
Boyunda infeksiyöz nedenli bir kitle düşünülüyorsa hangi etkenler öncelikle akla gelmelidir?
Boyunda en sık görülen infeksiyöz nedenler:
- Viral nedenler:
- Sitomegalovirüs,
- Ebstein-Barr virüs (infeksiyöz mononükleoz),
- Paramiksovirüs (kabakulak),
- Herpes virüsü,
- HIV virüsü (AIDS).
- Bakteriyel nedenler:
- Mycobacterium tuberculosis (tüberküloz lenfadenit),
- Bartonella henselae (kedi tırmığı hastalığı),
- Actinomyces israelii (aktinomikoz süpüratif lenfadeniti),
- Stafilokok ve streptokoklar (akut süpüratif lenfadenit),
- Francisella tularensis (tularemi).
- Fungal nedenler:
- Candida albicans,
- Histoplasma capsulatum.
- Paraziter nedenler:
- Toxoplasma gondii (toksoplazma).
Viral nedenli boyun kitlelerinde en kesin laboratuvar tanı testi nedir?
ELISA veya immunfloresan gibi tekniklerle virusa ait IgM titrelerinin saptanmasıdır.
Boyundaki bir lenfadenopati infekte olup cildi tutar, fistülize olur ve akıntı yaparsa öncelikle hangi hastalıklar düşünülmelidir?
Tüberküloz, aktinomikoz ve tularemi.
İnfeksiyöz mononükleoza bağlı servikal lenfadenopatinin özelliği nedir, hastalık nasıl tedavi edilir?
Boğaz ağrısı ve ateşle birlikte servikal lenfadenopatilerin görülmesi tipiktir. Ateş 38-38.5°C civarındadır, yüksek değildir. Hastanın halsizlik yakınması olması, hepatosplenomegali, lenfomonositozu bulunması, Paul Bunnel ve Monospot testlerinin pozitif olması, virüs IgM titrelerinin yüksek olması, tonsilleri üzerinde membran bulunması, membranlar abeslangla kaldırıldığında kanama olmaması hastalığı düşündüren diğer önemli bulgulardır. Tedavisi hastanın istirahati ve semptomatik tedavidir. Antibiyotik kullanılmaması önemlidir.
Aktinomikoza bağlı servikal lenfadenit nasıl olur, nasıl tedavi edilmelidir?
Genellikle diş çekimi sonrası boyunda servikal lenfadenopati oluşumu ve bir süre sonra bu lenfadenopatinin fistülize olmasıyla karakterize bir hastalıktır. Tanı, klinik şüphe sonrası, sürüntüde sülfür granüllerinin görülmesi ve aktinomiçesin izole edilmesiyle konur. Tedavi, yüksek doz 4-6 hafta parenteral penisilin tedavisinin ardından 6 ay-1 yıl kadar süreyle idame oral penisilin verilmesidir.
Kedi tırmığı hastalığını diğer servikal lenfadenopatilerden ayırmada en önemli nokta nedir, tedavi nasıl yapılmalıdır?
Hastalığın ayırıcı tanısında en önemli nokta, anamnezdir. Hastaların neredeyse tamamında kedi ile temas söz konusudur. Büyük kısmında ise kedi tarafından yaralanma öyküsü vardır. Hastalık daha çok aksiller bölgede lenfadenopati yapar. İkinci sık tutulan lenfoid alan servikal bölgedir. Hastalık için genellikle tedaviye gereksinim yoktur. Spontan regresyon izlenir. Ancak yaygın sistemik tutulumda veya progresyon durumunda antibiyotik önerilir.
Tularemi nedir, tedavisi nasıldır?
Bildirimi zorunlu bir hastalıktır. Genellikle hayvanlarla temastan ve kontamine sulardan bulaşır. Hastalık, etkenin giriş yerine göre değişik kliniklerle karşımıza çıkabilir. Cilt ve mukoza tutulumunda ülseroglandüler tularemiden, lenf bezlerinin tutulumunda glandüler tularemiden, konjunktival girişte oküloglanduler tularemiden, orofaringeal tutulumda orofaringeal tularemiden, akciğer etkilenmesinde pnömonik tularemiden ve bunun dışında tifoid tularemiden bahsedilebilir. Ülkemizde daha sık olarak orofaringeal form görülür. Anamnezde hayvanla temas, kontamine su kullanımı ve bulaşıcılık ile çevrede başka insanlarda görülmesi önemlidir. Bulaşının ardından, 3-5 günlük kuluçka döneminden sonra boyunda lenfadenopati, öksürük, farenjit, halsizlik, iştahsızlık, ateş, titreme, baş ağrısı, boğaz ağrısı, tonsillofarenjit, oral mukozada ülserler ve genellikle tek taraflı servikal lenfadenopatiler görülür.
Tularemi tedavisinde, aminoglikozid, tetrasiklin ve kinolon grubu antibiyotikler kullanılmaktadır. Hastalığın erken döneminde başlanılan antibiyotik tedavisi daha başarılı olmaktadır. Tularemi olgularının tedavisinde aminoglikozidler ilk seçenektir. Bu amaçla streptomisin veya gentamisin kullanılabilecek antibiyotiklerdir. Alternatif tedavide siprofloksasin veya doksisiklin kullanılabilir.
Boyunda en sık rastlanan neoplastik nedenli kitleler nelerdir?
- Metastatik boyun kitleleri,
- Tükrük bezi tümörleri,
- Tiroidin neoplastik hastalıkları,
- Lenfoma,
- Cilt tümörleri,
- Primeri bilinmeyen boyun kitleleri.
Boyunda bir kitlede maligniteden şüphelenmede hangi faktörler önemlidir?
- Yaş: İleri yaşlarda malignite olasılığı, çocuk yaşlarda konjenital kitle olasılıkları yüksektir. Özellikle 4050 yaşından sonra görülen boyun kitlelerinde malignite mutlaka ekarte edilmelidir.
- Yaşam tarzı: Alkol ve sigara kullanan hastalarda malignite olasılığı daha fazladır. Kimyasal etkenlere maruz kalma (laboratuvar çalışanları, sentetik maddelere maruz kalma, asbest, benzen, kurşun gibi kimyasalların kullanıldığı iş yerlerinde çalışma) malignite olasılığını arttırır.
- Kitlenin sertliği: Sert kitleler malignite olasılığı daha yüksek kitlelerdir. Yumuşak kitlelerde malignite olasılığı daha düşüktür.
- Kitlenin büyüklüğü: 1.5-2 cm’den daha büyük kitlelerde malignite potansiyeli daha yüksektir.
- Kitlenin progresyonu: İzlenen kitleler 7-10 günden sonra giderek progresyon gösteriyor, regrese olmuyorsa malignite şüphesi artar.
- Ağrısız kitle: Kitleler palpe edildiğinde hasta ağrı duyuyorsa bu inflamasyon olasılığını arttırır. Palpasyonda ağrısız kitleler maligniteden şüphelendirmelidir.
- Kitlenin süresi: Kısa süredir olan kitlelerde infeksiyon daha ön planda düşünülmelidir. Yavaş büyüyen, 7-10 günden uzun süredir var olan kitlelerde malignite mutlaka ekarte edilmelidir.
- Kitlenin yerleşim yeri: Submental ve submandibuler alanlar daha çok inflamatuvar reaktif lenfadenopatilerin görüldüğü alanlardır. Supraklavikuler kitleler genellikle metastatik malign kitleleri düşündürür.
Boyunda kitle ile gelen hastaya hangi tetkikler istenebilir?
- Ultrason: Boyundaki kitlelerin kistik veya solid olduğu, lenfadenopatilerin reaktif veya neoplastik olduğu hakkında fikir veren önemli bir tekniktir.
- BT ve MR: Daha çok neoplastik kitleler için istenen tetkiklerdir.
- Akciğer grafisi: Tüberküloz lenfadenit ve akciğer malignitelerinin boyun metastazı şüphesinde istenebilen bir tetkiktir.
- Biyokimya tetkikleri:
- Hemogram: Özellikle lökosit sayımı, lenfosit ve nötrofil oranları infeksiyöz hastalık tanısında önemlidir.
- Sedimentasyon hızı: İnfeksiyon ve neoplastik nedenli boyun kitlelerinde artış gösteren bir tetkiktir.
- CRP: İnfeksiyonu destekleyen bir biyokimyasal markerdir.
- Serolojik tetkikler:
- CMV, EBV gibi virüs IgM antikor titreleri,
- Paul Bunnel ve Monospot testleri (infeksiyöz mononükleoz ayırıcı tanısında),
- ELISA ve tarama HIV testleri,
- Toksoplazma, tularemi, brusella, kedi tırmığı hastalığı şüphesinde yapılan serolojik testler.
- Bakteriyolojik tetkikler:
- Kan kültürü,
- Sürüntü kültürleri (fistülize kitlelerden alınan sürüntü),
- Tüberkülin testi (tüberküloz şüphesinde).
- Biyopsi:
- İnce iğne aspirasyon biyopsisi (iğne ile kitle içine girilerek alınan materyalin lama yayılıp incelenmesi),
- İnsizyonel biyopsi (kitlenin bir kısmının çıkarılması),
- Eksizyonel biyopsi (kitlenin tamamının çıkarılıp incelenmesi).
Boyun kitleleri için “yediler kuralı” nedir?
Boyundaki bir kitle için ilk etapta, 7 günlük bir süre infeksiyonu, 7 aylık bir süre maligniteyi, 7 yıllık bir süre konjenital kitleyi düşündürür.
Boyun kitleleri için “seksenler kuralı” nedir?
80’ler kuralı:
Kırk yaş üzerindeki hastalarda tiroid dışı boyun kitlelerinin %80’i neoplastiktir, neoplastik kitlelerin de %80’i maligndir. Bu malign kitlelerin %80’i metastatiktir ve bu metastatik lezyonların da %80’i klavikula üzerindeki bir odaktan kaynaklanır.
Boyun diseksiyonu nedir, tipleri nelerdir?
Baş boyun bölgesindeki kanserler başta skuamöz kanserler olmak üzere sıklıkla boyundaki lenf bezlerine metastaz yapar. Primer hastalıkların tedavisi sırasında hastalığın yayıldığı boyun alanındaki lenf bezleri tedavi edilmezse hastalık tam tedavi edilemez. Bu yüzden malign baş-boyun hastalıklarında boyundaki lenf bezlerine yayılım olduğunda bunların cerrahi olarak çıkarılması gerekir. Cerrahi olarak boyundaki lenf bezlerinin disseke edilerek temizlenmesine “boyun diseksiyonu” denir. Primer hastalığın lokalizasyonuna göre hastalığın boyuna yayıldığı alanlar değişiklik gösterir. Örneğin, larinks kanserleri 2, 3 ve 4. boyun alanlarına yayılırken, dil kanserleri erken evrede 1, 2 ve 3. bölgelere yayılır. Bu yüzden primer hastalığa ve hastalığın boyuna yerleşmesine göre yapılacak boyun diseksiyonunun genişliği de farklılık gösterir. Yapılan diseksiyonun genişliğine ve boyunda korunan yapılara göre boyun diseksiyonları farklı olarak isimlendirilir. Buna göre boyun diseksiyonu tipleri:
- Radikal boyun diseksiyonu: Sternokleidomastoid kas, aksesuar sinir ve vena jugularis internanın da lenf bezler ve yağlı gözeli dokuyla beraber çıkarıldığı operasyondur.
- Modifiye radikal boyun diseksiyonu: Lenf bezleri ve yağlı gözeli doku çıkarılırken sternokleidomastoid kas ve/veya aksesuar sinir ve/veya vena jugularis internanın korunduğu ameliyatlardır.
- Selektif boyun diseksiyonu: Sternokleidomastoid kas, aksesuar sinir ve vena jugularis internanın korunarak boynun belirli bir alanındaki (örn. sadece 2, 3 ve 4. alanları veya 1, 2 ve 3. alanları veya 2, 3, 4, 5. alanları gibi) lenf bezlerinin ve yağlı gözeli dokunun çıkarıldığı daha sınırlı boyun diseksiyonlarıdır.
- Genişletilmiş boyun diseksiyonu: Radikal boyun diseksiyonuna ek olarak karotis, hipoglossus, vagus gibi normalde boyun diseksiyonlarında çıkarılmayan yapıların da çıkarıldığı en genişletilmiş boyun diseksiyonlarıdır.
Tükürük Bezi Hastalıkları
Vücudumuzdaki tükrük bezleri nelerdir, nerelere yerleşmiştir?
Tükrük bezleri daha çok ağız çevresinde yerleşen ekzokrin salgı bezleridir. Tükrük bezleri iki gruba ayrılır:
- Majör tükrük bezleri (parotis, submandibuler bez, sublingual bez),
- Minör tükrük bezleri.
Parotis, kulak ön-alt kısmına, submandibuler bez çene altına, sublingual bez ağız tabanını döşeyen mu- koza ve kasların alt kısmına yerleşmiştir. Minör tükrük bezleri dağınık olarak oral kaviteye, oro- farinkse, buruna, paranazal sinüslere, hipofarinkse, la- rinkse, trakeaya, bronşlara yerleşmiştir. Sayıları 450-750 civarındadır.
Tükürük ağız içine nasıl salgılanır?
Tükrük, bezlerin asinilerinden kanallar yardımıyla ağzın değişik noktalarına salgılanır. Parotis bezinin ka- nalı, “stenon kanalı” olarak bilinir. Stenon kanalı yanak kaslarını çaprazlayarak derinleşir ve üst ikinci molar diş hizasında “papilla salivaris bukkalis” denen yanak mu- kozasına açılır. Parotisin salgısı sulu kıvamdadır.
Submandibuler bezin kanalı, “Wharton kanalı”dır. Wharton kanalı ağız tabanında, hasta dilini yukarı doğru kaldırdığında belirginleşen “karunkula sublingualis” denen mukozal katlantıya açılır. Subman- dibuler bezin salgısı sulu veya koyu kıvamlarda olabilir. Sublingual bezin tek bir drenaj kanalı yoktur. Sayı- ları 8-22 arasında değişen kanalla ağız tabanına drene olur. Bu kanallardan biri diğerlerine göre daha majör görünümdedir. Büyük olan bu kanal ağız tabanında submandibuler bezin kanalı olan Wharton kanalı ile birleşerek onunla beraber karunkula sublingualise açılır. Kalan kanallar “Rivinus kanalcıkları” olarak bilinir. Rivinus kanalcıkları, dil dışarı doğru kaldırıldığında, ka- runkula sublingualisten arkaya doğru belirginleşen “V” şeklindeki “plika sublingualis” denen mukoza kabartı- sına açılır. Tükrük bezi kanallarının açılma noktalarının bakısı hastalıkların ayırıcı tanısı açısından önemlidir.
Tükürük ne işe yarar?
- Besinleri ıslatıp yumuşatarak yutmayı kolaylaştı- rır.
- Sindirimde yardımcı rol oynar. Özellikle nişasta- nın amilazla parçalanmasını sağlar.
- Ağız içinde ıslaklığı sağlayarak konuşmayı kolay- laştırır.
- İçindeki lizozim, IgA gibi savunma ajanları saye- sinde ağız içinde hijyeni sağlar, patojenlere karşı bari- yer oluşturur.
- Ağız içinde dişleri yıkayarak ve ortam pH’sına etki ederek dişlerin çürümesini önler.
- Besinlerin tadlarını almamıza yardım eder, ağız- daki artıkların temizlenmesine yardımcı olarak yeni tadların alınmasına yardımcı olur.
Günlük tükrük salgısı ne kadardır?
1-1.5 litre kadardır.
Günlük tükrük salgısına en çok katkı sağlayan tükrük bezi hangisidir?
Submandibuler bez, günlük tükrük salgısının yak- laşık %70’ini sağlar. Parotis ikinci sırada yer alır. Günlük tükrük salgısına en az katkıyı sublingual bez ve minör tükrük bezleri yapar.
En büyük tükrük bezi hangisidir?
Parotistir.
Parotis hangi kafa çifti ile anatomik komşuluk gösterir?
Parotis 7. kafa çifti olan fasiyal sinir ile anatomik komşuluk gösterir. Fasiyal sinir parotisi yüzeyel ve derin lob olmak üzere iki parçaya ayıracak şekilde ortasından geçer. Bu yüzden parotis hastalıklarında, travmalarında ve cerrahilerinde fasiyal paralizi riski bulunmaktadır.
Parotis bezi çevresinde, infeksiyonların ve tümörlerin yayılımı açısından önemli komşuluk alanları nerelerdir?
Parotis infeksiyonları ve tümörleri çevre dokulara yayılırken komşu dokular arasındaki iki zayıf alan dik- kat çeker. Bunlardan birincisi, parotisin taban kısmının oturduğu farinkse bakan alandır. Bu alandan tümör- ler ve infeksiyonlar farinkse doğru ilerleyebilir. Paro- tis apseleri lateral faringeal apseye dönebilir, parotis tümörleri, özellikle de derin loba yerleşmiş tümörler, yumuşak ve zayıf bir alan olan faringeal alana doğru büyüyerek bir süre sonra tonsili orta hatta doğru ite- bilir. Farinksi kadar büyümüş bu tip tümörler dışarı- dan parotisin palpasyonu sırasında ele gelirken, oral bakıda da tonsili mediale ittiği için oluşan simetriden dolayı kolayca fark edilebilir. Bu iki başlı görünümle- rinden dolayı bu tip tümörlere “halter görünümlü tümörler” denir. Tonsili mediale doğru iten pato- lojiler arasında öncelikle peritonsiller apse ve tonsil tümörleri düşünülse de mutlaka parafaringeal alana yerleşen tümörler ve parotis derin lobu tümörleri de akla getirilmelidir.
İkinci zayıf alan, parotis ile dış kulak yolu arasında- dır. Dış kulak yolunda yer yer dehissanslar mevcuttur. Bu dehissanslar “santorini fissürleri” olarak bilinir. Bu zayıf alanlar parotis apselerinin dış kulak yoluna drene olmasına veya parotis tümörlerinin dış kulak yolu vası- tasıyla kulağa yayılmasına neden olabilir.
Tükrük bezlerinin en sık görülen hastalığı hangisidir?
Tükrük bezlerinin en sık görülen hastalığı infek- siyonlarıdır. Tükrük bezi infeksiyonları “sialoadenit” olarak adlandırılır.
En sık görülen sialoadenit hangisidir?
Kabakulak hastalığıdır.
Kabakulak etkeni nedir?
Paramiksovirüslerdir.
Kabakulak hastalığı hakkında bilinmesi gereken önemli özellikler nelerdir?
Kabakulak bulaşıcı bir hastalıktır. İnkübasyon peri- yodu, yaklaşık 2-3 hafta kadar sürer. Özellikle parotisi tutan diğer tükrük bezlerini etkileyen palpasyonda ağ- rılı tükrük bezi şişliği ile beraber ateş hastalığın tipik iki bulgusudur. Kabakulak, bazen çocukluk çağında daha çok streptokok viridansın neden olduğu bakteriyel sia- loadenitlerle karışabilir. Tedavide iki hastalık arasındaki en önemli fark bakteriyel sialoadenitlerde antibiyotik kullanımı gerekirken, kabakulakta antibiyotik kullanıl- mamasıdır. Ayırıcı tanıda hemogramda lökositoz varlı- ğı bakteriyel infeksiyonu düşündürürken, normal veya düşük lökosit seviyesi kabakulağı hatırlatmalıdır. Bun- dan daha kolay bir ayırıcı yöntem, parotis bezi sıvazla- nırken papilla salivaris bukkalis denen parotisin bukkal mukozaya açılma alanından gelen akıntının kontrol edilmesidir. Stenon kanalının ağzından gelen akıntı pürülan ise bu bakteriyel parotiti, seröz ise kabakulağı düşündürmelidir. Kabakulak hastaları izlenirken, sadece ateş düşürücü ve ağrı kesici ilaçların verilmesi yeterlidir. Hastalık döneminde hastanın bol sıvı alması sağlanmalıdır. Hastanın dinlenmesi ve bulaştırıcılığın
da azaltılması açısından hastaya mutlaka istirahat verilmelidir. İzlem sırasında kabakulağın komplikasyonları hakkında hasta ve hasta yakınları mutlaka uyarılmalıdır.
En önemli kabakulak komplikasyonları nelerdir?
KBB açısından hastalığın en sık korkulan komplikasyonu genellikle tek taraflı işitme kaybıdır. Benzer bir şekilde işitme kaybı yapan diğer bir viral hastalık olan kızamık ise hastalığın seyri sırasında bilateral işitme kaybı yapabilir. Ancak kabakulak hastaları daha çok tek taraflı işitme kaybına maruz kaldıklarından ve hastaların yaşları da işitme kaybını tanımlamak için küçük olabileceğinden ebeveynlerin bu konuda uyarılması önem taşır. Erken yakalanan olgularda tedaviler işitme kaybını tedavi edebilir. Geç çocukluk döneminde ve erişkinlerde fark edilen tek taraflı işitme kayıplarının nedenleri arasında çocukluk çağında geçirilmiş kabakulak önemli bir yer tutar.
Kabakulağın diğer önemli komplikasyonları arasında orşit, pankreatit ve menenjit sayılabilir.
Bakteriyel ve viral patojenler dışında sialoadenite zemin hazırlayabilen durumlar nelerdir?
Sialoadenit oluşumuna zemin hazırlayan önemli nedenlerden birisi tükürük akış hızıdır. Tükürük akışını azaltan, tükürüğü koyulaştıran veya pH’sını değiştiren durumlar sialoadenite zemin hazırlar. Azalmış sekresyon, tükürük bezinde staza neden olur. Staz oluşan bir tükürük akımında patojenlerin yerleşmesi ve çoğalması kolaylaşır. Özellikle hastaların günlük düşük miktarlarda sıvı tüketmesi bu nedenlerin başında gelir. Büyük operasyonlar, şiddetli diare ve kusmalar, kronik hastalıklarda meydana gelen yeme içme bozuklukları, uzun süre yüksek dozlarda diüretik kullanımı, tükrük azaltıcı ilaçlar (antikolinerjik kullanımı) sialoadenitler için zemin hazırlayabilir. Tükürük bezi taşları da staza neden olarak sialoadenit oluşturabilir.
Sialoadenitler kronikleşebilir mi?
Sialoadenitlerin rekürrensi veya kronikleşmesi sık görülebilir. Bunun en büyük nedeni altta yatan nedenin ortadan kaldırılamamasıdır. Tükürük bezi taşı, yetersiz sıvı alımı, sialoadenite neden olan ilaç kullanımı, kronik hastalıkla ilgili durum ortadan kaldırılamazsa hastalarda sialoadenit atakları görülür. Dehidratasyona bağlı olarak tükürük bezi kanallarında tıkaçlar oluşabilir. Bu durum “Kusmaul Hastalığı” olarak da bilinir. Her sialoadenit atağı bezin histolojisinde birtakım patolojik değişiklikler oluşturur. Geçirilen infeksiyonlar ve bunlara karşı oluşan immun yanıt bezin giderek sertleşmesine ve tükürük bezinin fonksiyonlarının azalmasına neden olur. Bezin bu kadar sertleşmesi, bazen bir tümör hissi verebilir. Bu yüzden kronik sialoadenit hastalarında bezin sert ve tümör benzeri görünüm almasına “Kuetner tümörü” de denir. Bezin bu hale geldiği durumlarda artık koruyucu tedbirler ve ilaçlar işe yaramaz, bezin cerrahi ablasyonu gerekir.
Bunun dışında “çocukluk çağı rekürren paroitidi” olarak bilinen, bir neden olmaksızın tekrarlayan ve puberteye doğru kendiliğinden geçen parotid atakları da bir diğer klinik durumdur. Bu hastalarda bol sıvı alınması, ataklar sırasında antibiyotik kullanılması ve kronik tonsillit gibi asendan infeksiyon odaklarının ortadan kaldırılması atak sayısını azaltabilir.
Tükürük bezi taşları en sık hangi tükürük bezinde görülür, neden?
Tükürük bezi taşları “sialolithiasis” olarak isimlendirilir ve en sık sumandibuler bezde görülür. Taşların en sık submandibuler bezde olmasının en önemli nedenleri arasında, bu bezin ostiumunun kanalına göre biraz daha dar olması, kanalının diğer bez kanallarına göre uzun ve daha kıvrımlı olması, kanal drenajının yerçekiminin aksi yönüne doğru olması, submandibuler bez salgısında taş oluşumunda rol oynayan kalsiyum ve fosfatın yoğun olması, günlük tükürük bezi salgısının en çok bu bezde olması, salgının yoğun ve alkali olması sayılabilir.
Sialolithiasis hastalarında tipik yakınma nedir?
Tipik yakınma, taş olan bezin lokalizasyonuna göre değişmekle beraber en sık çene altında yemekten sonra şişlik oluşması, bu şişliğin yemekten 2-3 saat sonrasında geçmesi ve masajla daha çabuk kaybolmasıdır.
Sialolithiasis tedavisinde neler yapılabilir?
Hastada öncelikle yeterli günlük sıvı alımı sağlanmalıdır. Taş oluşumunu kolaylaştıran, sıvı alımını engelleyen durumlar varsa bunlar tedavi edilmelidir. Tükrük bezi taşları kıvam olarak değişik yoğunluklarda olabilir. Özellikle çamurumsu kıvamda olup daha çok sertleşmemiş tükrük bezi taşları bol sıvı alınmasıyla ve yemeklerden sonra tükrük bezine masaj yapılmasıyla drene olabilir. Buna rağmen yakınmaları devam eden hastalarda taşın lokalizasyonu saptanmalıdır. Bunun için bimanuel bakı yapılabilir. Eldiven giyilmiş el ağız tabanına yerleştirilerek diğer elle çene altından ağız tabanı dokuları ve tükürük bezleri parmaklar arasına sıkıştırılır (Resim 334). Ele gelen sertlik kanal içinde mi bez içinde mi anlaşılmaya çalışılır. Taşın lokalizasyonu önemlidir. Çünkü glandın içindeki taşlarda, submandibuler bezin çıkarılması gerekir. Kanal içinde yerleşip tıkaç yapan taşlarda ise bezin çıkarılmasına gerek yoktur. Bunlar, lokalizasyonları tespit edildikten sonra, ağız tabanında lokalizasyona uygun yapılan insizyonla ulaşılarak çıkarılıp drenaj tekrar sağlanabilir. Buradaki en önemli püf noktası ağız tabanına yapılan insizyonların sütürlerle kapatılmamasıdır. Aksi takdirde taş çıkarılsa da sütürlerin yaratacağı fibröz doku tükürük bezi kanallarında kalıcı tıkanıklığa neden olarak bezin çıkarılmasını gerektirir.
Sialoadenoz nedir?
Sialoadenoz tükrük bezinde infeksiyon ve tümör olmadan şişlik oluşması durumudur. Bu daha çok metabolik hastalıkların seyrinde görülen bir kliniktir. Hastanın bakısında tükürük bezleri bilateral şiş görünümdedir. Ancak genellikle hastaların yakınması yoktur. Palpasyonda tükürük bezleri ağrısızdır. Sialoadenoza en sık neden olan durumların başında diyabet, fizyolojik hormonal değişiklikler (hamilelik, puberte, menopoz), sürrenal hastalıklar, vitamin eksiklikleri, alkol ve bazı ilaç kullanımları gelir. Tedavide altta yatan neden tedavi edilmelidir.
En sık tükrük bezi travması hangi tükürük bezinde görülür?
En sık travma parotiste görülür. Çünkü parotis, submandibuler ve sublingual bezler gibi mandibulanın travmaya karşı koruyucu etkisinden yoksundur.
Tükürük bezi travmalarında en sık karşılaşılan komplikasyonlar nelerdir?
Tükrük bezi travmalarının en sık korkulan komplikasyonları fasiyal paralizi ve tükrük fistülüdür. Özellikle parotis travmalarında fasiyal sinir ve dallarının yaralanmasıyla, fasiyal sinirde meydana gelen ödem veya fasiyal sinire bası nedeniyle geçici veya kalıcı fasiyal paraliziler meydana gelebilir.
Tükürük fistülleri, genellikle travmalar sonrası oluşur. Travma, asinilerin parçalanmasına ve ciltteki yaralanmalardan tükürüğün dışarı akmasına neden olur. Devamlı tükürük akışı ciltteki defektin kapanmasını engeller ve tükürük akışı yemek yedikçe ciltten devam eder. Tükürük fistülünün tedavisi cerrahidir. Cerrahi yapmadan önce hastaya antikolinerjikler verilerek spontan kapanma şansı açısından hasta izlenebilir.
Bu hastalıklar dışında tükrük bezinde sık büyüme yapan hastalıklar nelerdir?
Bazı romatolojik hastalıklar ve granülomatöz hastalıklar tükrük bezlerini tutarak büyümelerine neden olabilir. Bu hastalıkların başında Sjögren hastalığı ve sarkoidoz gelir.
Sjögren hastalığı nedir, en önemli bulguları nelerdir?
Sjögren sendromu ekzokrin glandları lenfositik infiltrasyonla tutan, kronik, yavaş seyirli inflamatuvar bir hastalıktır. Tükrük bezleri ve lakrimal bezler en sık tutulan ekzokrin glandlardır. Genelde sinsi ve benign bir klinik seyir gösterir. Hastaların doktora başvuru yakınmaları incelendiğinde, KBB ile ilgili yakınmaların ve KBB bakısının önemli olduğu göze çarpar. Çünkü tanı anında kserostomi %90, parotiste büyüme %49 oranında izlenir. Hasta bakısında ağız kuruluğu çok belirgindir. Bu bulgularla beraber en sık olarak görülen bulgular %95 oranındaki kuru göz ve %70 oranındaki artrittir.
Parotis, Sjögren hastalığında en sık tutulan tükürük bezidir; ancak hastalık submandibuler ve sublingual tükürük bezlerini de tutulabilir. Hastalığın klinik seyri sırasında majör tükrük bezlerinde büyüme %30-60 hastada görülür. Genelde bu büyüme rekürren ataklar şeklindedir. Tükürük bezi tutulumu tek taraflı olabilmesine rağmen genelde bilateraldir. Bazen tek taraflı başlayıp bilateral hale dönebilir. Ancak giderek progresyon gösteren ve özellikle unilateral bir tükrük bezi büyümesi söz konusu ise bu hastalarda başta lenfoma olmak üzere malign transformasyon olabileceği unutulmamalıdır. Sjögrenli hastalarda parotis tutulumu varsa ağrısız ve lastik kıvamında olması tipiktir. Tükürük bezlerinin dikkatli bakısında bezin hafif büyüdüğü fark edilir. Şiddetli tükürük bezi tutulumlarında “sincap yüzü” izlenmesi tipiktir. Hastalar tükürük bezlerinde ağrıdan da yakınabilir.
Sarkoidoz hastalarının izleminde parotis tutulursa izlemde neye dikkat edilmelidir?
Sarkoidoz hastalarında parotis tutulumu parotiste şişlik ile kendini belli eder. Bu durum olursa bu hastalardan mutlaka göz konsültasyonu istenmelidir. Çünkü sarkoidoz hastalarında parotis tutulumu, üveit ile beraber olabilir. Üveit açısından hastanın göz hekimince izlemi gerekir. Bu hastalarda beraberinde fasiyal paralizi oluşabilir. Oluşan fasiyal paralizi genelikle bilateral ve geçicidir. Sarkoidozda parotis tutulumu ile beraber üveit görülmesi ve fasiyal paralizi meydana gelmesi “Heerfordt sendromu” olarak bilinir.
Tükürük bezi tümörleri en sık hangi tükürük bezinde görülür?
Parotiste.
En sık izlenen tükürük bezi tümörleri hangileridir?
Yetişkin hastalarda en sık izlenen benign tükrük bezi tümörü pleomorfik adenom (benign mikst tümör)‘dur. İkinci sıklıkta görülen benign tümör, Warthin tümörü (papiller kistadenoma lenfomatosum)’dür. Tükürük bezi tümörlerinin yaklaşık %80’i benigndir.
Çocuklarda en sık izlenen benign tümör hemanjiyomdur.
Hem çocukta hem de yetişkinde en sık izlenen malign tükürük bezi tümörü, mukoepidermoid karsinomdur.
Minör tükürük bezi tümörleri en sık hangi lokalizasyonda görülür?
Damakta.
Pleomorfik adenom nedir?
Tükürük bezlerinin en sık görülen tümörüdür. Rekürrens riski yüksek olan bir tümördür. En sık parotiste ve parotisin de yüzeyel kısmında görülür. Ameliyat sonrası nüks etme riskleri olan tümörlerdendir. Malign potansiyeli olan bir tümördür. Pleomorfik adenom seyrini malign olarak değiştirirse “karsinoma ex pleomorfik adenom” olarak isimlendirilir.
Whartin tümörü nedir?
Pleomorfik adenomdan sonra en sık görülen benign tükrük bezi tümörüdür. En önemli özellikleri erkeklerde daha sık görülmesi, en sık parotiste görülmesi, %10 kadar bilateral olabilmesi ve lenfoid doku barındırmasıdır.
Hemanjiyomlar hakkında ne bilinmelidir?
Çocukluk çağında en sık görülen tükürük bezi tümörüdür. En sık parotiste görülür. Genelde doğumda mevcuttur. Bu tümörlerin en önemli özelliği çocukluk çağında bir büyüme periyodu geçirdikten sonra regrese olmalarıdır. Bu yüzden komplikasyon yapmadıkları sürece izlenmeleri önerilir. Steroidlerden fayda görebilirler.
Tükürük bezi tümörlerinde maligniteyi düşündüren bulgular nelerdir?
- Tümörün hızlı büyümesi ve gün geçtikçe progresyon göstermesi,
- Ağrılı olması,
- Sert olması,
- Beraberinde fasiyal paralizi olması,
- Radyolojik tetkiklerde etrafının düzensiz olması ve çevre dokulara yapışıklık göstermesi,
- Beraberinde servikal lenfadenopatiler olması,
- Parotid cildin tutulması, dış kulak yolunun tutulması,
- Uzak metastazı düşündüren bulgular olması.
Tükürük bezi hastalıklarında ve tümörlerinde tanı ve tetkikte yardımcı yöntemler nelerdir?
- Ultrason: Ultrason tükürük bezi hastalıklarında ilk başvurulması gereken tanı aracıdır. Sialoadenit, sialolithiasis ve tükürük bezi tümörleri hakkında bize ön bilgileri verir. Malign tümörlerde boyun tutulumu hakkında fikir edinmemizi sağlar. Tükürük bezi kitlelerinin kistik mi, solid mi olduğunu ayırmamıza yardımcı olur. Taşların lokalizasyonu belirler.
- BT: Tükürük bezi tümörlerinde özellikle kemik tutulumu hakkında bilgi verir.
- MR: Tükrük bezi tümörlerinde çevre dokulara yayılım hakkında fikir veren, tümörün büyüklüğü, çevre dokularla ilişkisi, kenarlarının düzenliliği konusunda bilgiler verir.
- Sialografi: Tükrük bezi kanalları ve parankimi hakkında bilgi verir. Radyopak maddenin tükrük bezi kanalının açıldığı ostiumdan verilmesinden sonra çekilen direkt grafilerdir. Daha çok konjenital anomaliler, tükürük fistülü ve sialolithiasis durumlarında istenir.
- Sintigrafi: Tükürük bezi tümörlerinin ayırıcı tanısında kullanılır.
- Sialometri: Tükürük volümünün ölçülmesi işlemidir. Ağız kuruluğu, Sjögren gibi hastalık tanılarında kullanılabilir.
- İnce iğne aspirasyon biyopsisi: Ultrason eşliğinde veya direkt olarak tükürük bezi kitlesinden enjektörle alınan biyopsi materyalinin histopatolojik incelenmesine dayanan bir yöntemdir.
- Biyopsi: Tükrük fistüllerinin oluşma riski yüzünden genellikle tükürük bezi hastalıklarında açık biyopsiden kaçınılır. Biyopsi alınacaksa, eğer mümkünse ağız içindeki bir alandan ulaşarak alınması tercih edilir. Bunun dışında kitlenin total eksize edilerek patolojiye gönderilmesi de tanıda kullanılan diğer bir yöntemdir.
- PET (pozitron emisyon tomografi): Daha çok yaygın malign tükürük bezi hastalıklarında uzak metastaz belirlemede tercih edilir.
Tükürük bezi hastalıklarında en sık yapılan operasyonlar nelerdir?
Parotis tümörlerinde dört temel cerrahi uygulanır:
- Superficial parotidektomi (lateral lobektomi): Fasiyal sinirin bulunarak parotis yüzeyel lobunun tümörle beraber çıkarılması işlemidir.
- Total parotidektomi (tümörler beraber yüzeyel ve derin lopların çıkarılması),
- Subtotal parotidektomi (tümörler beraber yüzeyel lop ve derin lobun bir kısmının çıkarılması),
- Radikal parotidektomi (tümörler beraber yüzeyel + derin lopla birlikte fasiyal sinirin çıkarılması).
Submandibuler bez için Wharton kanalındaki taşlarda kanal kesilerek taş ağız içinden çıkarılabilir.
Submandibuler bez içindeki taşlarda ve tümörlerde yapılan standart operasyon submandibuler gland ablasyonudur. Bu operasyonda, submandibuler gland çevre dokulardan serbestleştirildikten, arter ve ven bağlantıları ligatüre edildikten sonra, Wharton kanalı da bağlanarak bez çıkarılır.
Malign tümörlerde bu operasyonlara tümörün histopatolojisine göre boyun diseksiyonu operasyonları eklenebilir.
Parotidektomi operasyonu sonrası sık görülebilen komplikasyonlar nelerdir?
En sık görülen komplikasyonlar şunlardır:
- Fasiyal paralizi: En sık görülen komplikasyon fasiyal sinir yaralanmalarıdır. Parotidektomi sonrası en sık komplikasyon geçici fasiyal parezi, en önemli komplikasyon ise fasyal paralizidir. Fasiyal sinir yaralanmaları sinirin ekartmanı gibi durumlarda oluşmuşsa genellikle geçici iken kesilmesi durumunda kalıcı olabilir. Bütün parotis operasyonlarında hastalara fasiyal paralizi riskinden bahsedilir.
- Tükürük fistülü.
- Frey sendromu: Gustatuar hiperhidroz, aurikulotemporal sendrom gibi isimlerle de anılır. Frey sendromu, tipik olarak yemek yeme ve çiğneme esnasında ortaya çıkar ve yanak ile kulak önündeki ciltte kızarma, terleme, eritem ile kendini gösterir. Parotidektomi sırasında aurikulotemporal sinir dallarının yaralanması ve daha sonradan bu yaralanmış dallardan atipik yeni sinir uçları oluşması patogenezde rol oynar. Parotise giden parasempatik sekretomotor lifler ile cildin ter bezleri ve kan damarlarına giden postsinaptik sempatik lifler aurikulotemporal sinir içinde ilerler. Sinirde operasyonla meydana gelen yaralanma sonrası, sinir liflerinin aksonal yapısında bozulma meydana gelir ve iki ayrı grup sinir uçları birbirine doğru atipik bir rejenerasyonla birleşir. Bunun sonucunda tatma ve çiğneme sonucunda meydana gelmesi gereken tükürük salgısına, ter bezlerinin aktivasyonu ile terleme ve ciltteki damarların vazodilatasyonu ile kızarma eklenir. Tedavisinde topikal antikolinerjik ajanlar, botoks ve cerrahi kullanılabilir.
- Nervus aurikularis magnusa ait komplikasyonlar: Nervus aurikularis magnus sternokleidomastoid kasın orta-arka kısmından parotidektomi alanına uzanan ve parotis bölgesi, kulak lobül ve konkasına duyu lifleri veren önemli bir sinirdir. Nervus aurikularis magnus genelde parotidektomi sırasında feda edilir. Bu da hastalarda, kulağın alt 1/3 bölümünde ve retromandibuler ciltte yaklaşık 12 hafta kadar sürecek uyuşukluk ve hissizlik oluşur.
- Non-spesifik komplikasyonlar: İnfeksiyon, hematom, seroma, cilt nekrozu, hastalığın rekürrensi, kozmetik deformiteler ve keloid skar.